Sultan Abdülhamid Dönemi'nde Yabancı ve Misyoner Okulları
Yabancı okullar meselesi, Osmanlı’nın daha 16. Yüzyıla kadar uzanan bir meselesidir. Kapitülasyonlardan güç alan Roman Katoliklerinin açtığı ilk yabancı okul, Fransız Cizvitlerin 18 Kasım 1583’te İstanbul’da açtığı Saint-Benoit’dır. I. Dünya Savaşı’nın başladığı zamana kadar Osmanlı Coğrafyasında Katolik, Ortodoks ve Protestan misyonerlerin açtıkları ruhsatlı, ruhsatsız okul sayısı 1124’tür. Bunların bir kısmı açıldıktan bir süre sonra kapanırken, bir kısmı uzun ömürlü olmuş, hatta bazıları günümüze kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Bu okullar, tabii olarak kuruluşunda misyoner okulu olarak geçmez. Amerikalıların, İngilizlerin, Almanların, Fransızların, Avusturyalıların, İtalyanların, Rusların ve az sayıda da olsa İranlıların, imparatorluğun bir başından diğer başına açtıkları okullar vardır.
Bu okulları, günümüzde yabancı misyon çalışanlarının ve o ülkelerdeki yerleşik kendi vatandaşlarının çocuklarına eğitim vermek üzere, devletlerin büyükelçilikler ve konsolosluklar bünyesinde açtıkları okullarla karıştırmamak lazım.
Sadece Hristiyan Nüfusun yoğun olduğu Beyrut gibi yerlerde değil, Anadolu’nun da neredeyse her köşesinde bu okullara rastlamak mümkündür. Van’da, Mardin’de, Maraş’ta, Harput’ta, Tarsus’ta, Merzifon’da vs. Amerikan kolejlerinin bulunması, bu okulların yayıldığı coğrafya hakkında sanırım yeteri kadar fikir verir. İşin ilginç tarafı, bu okulların nerdeyse % 90’ının Sultan Abdülhamid Dönemi’nde açılmış olmasıdır. Birçok yerde açılan yabancı okullarda Müslüman öğrencileri çekmek için, dönemin hassasiyeti göz önünde bulundurularak kız ve erkek kolejleri ayrı ayrı açılmıştır. Ekonomik olarak dışa bağımlılık, askeri alandaki güçsüzlük, büyük devletlerin her alandaki baskıları, bu okullarla ilgili olarak gündeme gelen bütün denetim girişimlerini de her seferinde başarısız kılmıştır.
Söz konusu okullardaki yönetici ve eğiticilerin ezici çoğunluğu rahip ve rahibelerden oluşmuştur. Esas amaç, misyonerlik faaliyetleri olmakla beraber, eğitim kalitesi Osmanlı okullarından daha iyi olduğu ve buralarda eğitim yabancı dilde yapıldığı için Müslüman ahali de çocuklarını bu okullara göndermek için adeta birbirleriyle yarışmıştır. Birçok yabancı okul, aşırı talepten dolayı bir yıl sonraki kayıtlarını, bir yıl önceden kapatmak durumunda kalmıştır.
19. Asrın son çeyreği ile 20. Asrın ilk çeyreğinde yetişmiş meşhur edebiyatçı ve yazarlarımızın büyük çoğunluğu bu okullardan mezun olmuştur. Birçoğu hatıralarında, okulların şapellerine ( küçük kilise ) belli zamanlarda zorunlu olarak nasıl götürüldüklerini ve Hristiyan bir atmosferde nasıl yetiştirildiklerini anlatırlar. Büyük Fransız İhtilalinden sonra bütün dünyaya yayılan milliyetçi eğilimler, bu okullarda kendisine geniş yer bulmuş, Hristiyanlık telkinleri ile birlikte özellikle Osmanlı Devleti’nin gayrimüslim vatandaşlarının ayrılıkçı fikirlere kapılmaları buralarda teşvik edilmiştir.
Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan gayrimüslim tebaanın zaten binlerce okulu vardır ve bu okullar da zaafın başladığı asırlardan itibaren göstermelik bir denetime tabidir. Sırp, Leh, Romen, Bulgar, Rum, Ermeni ve Yahudi vatandaşlarımızın birçok okulu, zaten Osmanlı aleyhtarı faaliyetlerin odağı haline getirilmiştir. Buralarda görev alan misyoner öğretmenler, Osmanlı karşıtı bir ortamın oluşmasında büyük pay sahibi olmuşlardır.
Osmanlı Devleti’ndeki Batı tarzındaki okulların da çok önemlilerinin Sultan Abdülhamid dönemi eseri olduğunu geçen bölümlerde ifade etmiştik. Bu yönüyle Sultan Abdülhamid dönemi eğitim anlayışı, reformist ve modern bir eğitim anlayışıdır. Bu, aynı zamanda Osmanlı Modernleşmesinin olmazsa olmazı kabul ediliyordu.
Özetleyecek olursak, Sultan Abdülhamid, çok sayıda okul açmış, eğitimi Batılı tarzda modernize etmeye çalışmış ancak devletinin her köşesinde mantar gibi biten misyonerlerin kontrolündeki yabancı okulların açılmasına mani olamamış ve bu okulları olması gerektiği gibi denetletememiştir. Çünkü gücün altın kuralı şudur: “Altını olan kuralı koyar.”