15 Temmuz’da Türkiye kabus gibi bir gece yaşadı. Darbeci çetenin sabaha kadar estirdiği terör, yüzlerce vatan evladının şehit olmasına, binlercesinin yaralanmasına yol açtı. Tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve milletimize başsağlığı, yaralılarımıza Allah’tan acil şifalar diliyorum. İçteki maddi, manevi kayıp ve yıkımların dışında ülkemizi uluslararası camiada rezil eden bu katil darbecileri ve onların arkasındaki her türlü teşvikçi ve destekçileri Allah, Kahhâr ismiyle kahretsin. Halkımız şanlı bir direniş ortaya koyup darbecileri başarısızlığa uğratarak onları zaten kahretmiştir. İnanıyorum ki, adalet onlara hakkettikleri cezayı elbette verecektir. Ancak Mahkeme- i Kübrâ’da da eminim ki İlahi adaletin gazabına uğrayacaklardır.
Henüz darbenin tahribatı ortada iken, bu ülkenin huzuruna, insanımızın dostluk ve kardeşliğine darbe vurmayı meslek haline getiren ahlâksızlar, tıpkı çakalların puslu havayı fırsat bilmesi gibi, fitnede yarışır hale geldiler.
Özellikle sosyal medyada, benim 20 Şubat 2012’de NTV canlı yayınında yaptığım bir açıklamadan “Cemaat devlete sızmış, buna kargalar güler” cümlesi cımbızlanıp aleyhimde bir algı operasyonuna dönüştürülmektedir. Sadece Sosyal medyada kalsa ciddiye almazdım. Ancak muhalefete mensup bazı siyasetçiler tarafından AK Partinin aleyhinde bir argüman olarak dile getirilince bu konuda çok saygı duyduğum Kamuoyuna bir açıklama yapmam gerektiğini düşündüm. Bağlamından koparılarak istismar konusu yapılan bu sözün aslı faslı nedir? İşte cevabı:
NTV yayınından 2 yıl önce, 12 Eylül, Anayasa Değişikliği Referandumu için halkımızı bilgilendirmek üzere gittiğim Diyarbakır’da benzer bir açıklamayı Taraf gazetesine yapmıştım. AK Parti iktidarından önce Devletin kendi vatandaşlarını kategorize etmesini eleştirmiş ve şöyle demiştim:
“Solcusu, sağcısı, Kürdü, muhafazakarı, Alevisi, devleti ele geçiriyor anlayışı vardı. Bunların hepsini topladığınızda Türkiye’nin nüfusu ortaya çıkıyor. İnsan kendisine ait olan bir şeyi ele geçirmez. Eğer böyle bir endişenin gerçekten bir dayanağı varsa, demek ki biz bu kadar çok insan kitlesine, devletin onlara da ait olduğu duygusunu verememişiz.” (27 Ağustos 2010 Taraf Gazetesi) Bu beyanım, AK Parti’nin kurumsal görüşü idi. Nitekim hâlâ Parti’nin resmi web sayfasında yer almaktadır.
( https://www.akparti.org.tr/site/haberler/teror-magdurlarina-1-milyar-dolar-odeme-yapildi/2042#1)
20 Şubat 2012’de ise NTV canlı yayınında Nilgün Balkaç’ın sorularını cevaplandırırken yukarıdaki görüşleri biraz daha açıp tekrarladıktan sonra konuyla ilgili şunları ifade etmiştim:
“Kamuda Solcu dediğimiz sosyal demokrat insanlar var mı? Var. Ülkücü milliyetçi insanlar var mı? Var. Mütedeyyin insanlar var mı? Var. Mütedeyyin insanlar arasında farklı farklı gruplara mensup insanlar var mı? Var. Dünyanın her tarafında bu var. Oraya sızmış, buraya sızmış. Bu su mudur, nem midir ki bir tarafa sızsın.
Kamu personeli nasıl alınıyor? Bu belli mi? KPSS diye bir sınav var. İster hakim savcı aldığınız zaman, ister öğretmen aldığınız zaman, başka şey aldığınız zaman insanlar bu sınava giriyorlar. Bu insanların yüz kızartıcı bir suçları yoksa, memuriyetlerine engel yasalarda bir durum yoksa onların vicdani kanaatlerinden dolayı, vicdanlarına hafiye kulağı dayayarak onları memur olarak atayamayız, veya bir üst düzey görevlisi olarak atayamayız. Bu açıdan ‘cemaat devleti ele geçirmiş, devlete sızmış’ laflarına kargalar güler.“
Bu konuşmanın tamamını merak edenler NTV arşivinden veya YouTube’ dan indirip izleyebilir. (https://youtu.be/wPOglRMsdZs)
Bu açıklamaları yaptığım zaman AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü idim. O gün AK Partili hangi yetkiliye aynı soru sorulsa aynı veya benzer bir cevap verilirdi.
Bu görüş, hasseten bir grup ve cemaatle ilgili dillendirilmiş bir görüş değil, geneldir. O gün farklı bir cemaat veya ideolojik grupla ilgili olarak aynı soru sorulsa aynı cevabı verirdim. Bu duruş, demokratik çoğulculuğu savunan bir partinin duruşudur. AKParti’ nin programı, tepeden tırnağa tek tipçiliğin reddidir.
Bir söz ne zaman söylenmiş, hangi şartlarda söylenmiş, kime söylenmiş, hangi amaçla söylenmiş? Sorularına cevap bulmadan yapılacak değerlendirmeler yanlış, haksız ve yersiz olacaktır. Nitekim 17/ 25 Aralık öncesinde başta Sayın Cumhurbaşkanı’mız olmak üzere, Partimizin ileri gelenlerinin, halen bakan olan arkadaşların, Paralelci ve Fetö nitelemeleri yokken, bu grupla ilgili olarak söyledikleri övgü dolu sözler ortadadır. Bu sözler, ya bir okul ziyaretinde, ya bir etkinlik esnasında, ya bir gazete mülakatı veya televizyon programında sorulan bir soru üzerine ya da hemen her bakanın katıldığı bir Türkçe Olimpiyatları Programı’da sarfedilmiştir. Bugün medyada haysiyet cellatlığı yapan bir çok yazar çizerin konuyla ilgili, geçmişte yazdıklarının bir dökümü yapılırsa binlerce sayfa olur.
Sosyal medyada arkasını önünü keserek konuyu aleyhimde kullananlara derim ki, benim tüm TV konuşmalarımı, gazetelere verdiğim beyanlarımı, sosyal medyadaki paylaşımlarımı arayıp tarayarak yeniden gündeme getirmek sizin en tabii hakkınızdır. Bundan asla rahatsız olmam, gocunmam ve gücenmem. Ancak cımbızlama, bağlamından koparma, kes yapıştır yapma ve nihayet istismar etme ahlâksızlıktır, terbiyesizliktir.
Ben, 16 yıllık kesintisiz milletvekilliğim boyunca, 1,5 yıl TBMM Başkanlık Divanı üyeliği, 1,5 yıl AK Parti Grup Başkanvekilliği, 6,5 yıl Kültür Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı, 5 yıl AK Parti sözcülüğü ve 1,5 yıl da Genel Başkan Başdanışmanlığı yaptım. Bütün bu görevleri, en faal bir biçimde yaptığıma kamuoyu şahittir. Bu süre zarfında sadece YouTube’ta ve TV arşivlerinde bana ait yüzlerce saatlik video, gazetelerde ve Meclis tutanaklarında binlerce sayfa tutacak konuşma metinleri ve haberleştirilmiş beyanlarım vardır. Herkesin beğendiği veya beğenmediği; taraftar olduğu veya karşı olduğu görüşlerim elbette vardır. Eleştiriye de sonuna kadar açığım. Ne var ki işin içine hakaret girdi mi, o hakareti yapanın suratına çarparım.
Siyasi olarak tüm söylediklerim ve yaptıklarım hem bu dünyada hem de ebedi alemde elbette benim amel defterimin bir parçasıdır. Bu dünyanın hesabını halkımıza ve hukuka verdim, veririm. Ebedi alemin hesabını da Allah’a elbette vereceğim.
Oldum olası ideolojik saplantılarından dolayı şahsımıza, fikirlerimize, partimize ve hükümetimize karşı olan çevrelerin her türlü çarpıtma ve iftiralarına alışığız da, darbe sonrası atmosferin hassasiyetinden yararlanarak bu konularda şahsıma, Sayın Gül’e, Sayın Arınç’ a, özetle zor gün ve durumların kararlı duruş sergileyicilerine, çilekeşlerine ağız dolusu hakaret eden, çamur atan, tarlada izi olmadığı halde, harmanda yüz bulmaya çalışan, sözüm ona AK Partili geçinen çanak yalayıcılara ne demeli. Allah göstermesin, darbeciler başarılı olsalardı, bu kase yalayıcılar, mesleklerini icra etmek için darbecilerin kapısını aşındırırken biz yine hayatımız pahasına karşılarına dikilmeğe devam ederdik. Lenin’in, Komünist devrimden sonra kurmaylarına söylediği tarihi sözü bir kez daha hatırlayalım: “Beyler! Unutmayın, biz şu anda güçlüyüz ve bütün alçaklar bizimle beraberdir.“
Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım gayet isabetli bir şekilde içte ve dışta düşmanları azaltıp dostları çoğaltmaya her vesileyle vurgu yaparken, sizin yaşınız kadar bu ülkeye ve Parti’ye emeği olan insanlara karşı siz hangi hadle terbiyesizlik yapıyor ve onları adeta düşman ilan ediyorsunuz. Vesselam.