Tarih boyunca, Batılılar doğuyu ya haçlı zihniyeti ile veya büyük çapta bu zihniyetin tesirinde kalarak değerlendirmişlerdir. İslam dünyasında seyahat eden Batılıların çoğu ya ticarî imkânlar elde etme peşinde, ya değerli eşya ve eser peşinde veyahut da siyasî veya dinî misyonerlik faaliyetleri içerisindedirler. Batılıların tarih boyunca İslam âlemine karşı beslemiş oldukları kin ve bu kinin tahrikiyle tertipledikleri entrikaların teferruatını Ahmed Rıza Bey’in, Ziyad Ebüzziya tarafından Türkçe ve “Batı’nın Doğu Politikasının Ahlaken İflası”adıyla çevirip yayınladığı (Kültür Bakanlığı, 1993) La Faillite Morale De La Politique Occidentale En Orient(Paris-1928) isimli eserine havale ediyoruz.
Osmanlı ülkesine gelen birçok Avrupalı, Türkçe bilmedikleri için Türklerle diyalog kuramamış, irtibatlı oldukları levantenlerden aldıkları yalan yanlış bilgilerle Türkler veya genel olarak Müslümanlar hakkında yanlış hükümler vermişlerdir. Öte yandan Osmanlı Devleti, iyi günlerinde kendisini Batılılara anlatma gereği duymamış, zor günlerinde ise kendisinden maddi olarak üstün hale gelmiş olan düşmanını tanımağa çalışmıştır. Öyle ki Osmanlı Devleti’nin kendi dilini ve kültürünü Batı’ya öğretmesi şöyle dursun XIX.Asrın ikinci yarısından itibaren diplomaside Fransızca kullanılarak onların bu alanda bile Türkçe öğrenmelerine gerek kalmamıştır. XIX.Asrın başlarında bile Türkiye’ye seyahat eden İngiliz yazar Charles Mac Farlane, ülkesine döndükten sonra yayınladığı “Constantinople in 1828” (London-1828) isimli eserinde Türleri, pis, vahşi, cahil olarak Avrupa kamuoyuna sunuyordu. Adı geçen eser aynı yıl Paris’te “Constantinople et la Turguie in 1828” ismiyle Fransızca olarak yayınlanır.
Aynı yıllarda Türkleri ve Müslümanları fanatik Hıristiyan gözüyle değerlendiren Mac Ferlane ve benzeri Avrupalıların yanı başında, son derece objektif olarak Doğu’yu, özellikle de Türkleri değerlendiren Batılı ilim ve siyaset adamları vardır. Bunlardan David Urguhart, “The spirit of The East” (London-1838) isimli eseriyle İngiltere’de o güne kadar ortaya konan ve “barbar” kelimesiyle özetlenen “Türk” imajını alt üst eder. Urguhart, Türklerin İslâmiyet potasında oluşturdukları medeniyete, yaşama tarzına hayranlığını ifade etmekle kalmıyor, Doğu’yu maddî olarak geri kalmışlığına rağmen ruh ve fazilet plânında yaşanan bir dünya olarak tasvir ediyordu. Fransız Abdolonyme Ubicini, “La Turquie Actualle” (Paris – 1835) ve “Letters on Turkey” (London-1856) isimli eserleriyle Urquart’ın açtığı yolda, gerçek Türk insanını ve onların bayraktarlığını yaptığı İslamî ruhu Avrupalılara anlatmağa çalışır. İşte bu çalışmada tanıtmağa çalıştığımız Charles Wells, bütün fikirlerinde isabet olmasa bile, bize ve bizim değerlerimize dinî taasupla değil, bir ilim ve düşünce adamının objektif nazarıyla bakan Avrupalılar kafilesindendir. İlerki sayfalarda görüleceği gibi Wells, Türklerin Avrupa’da yanlış olarak tanıtılmış olmasından en az bizim kadar muzdariptir.
Beş tane eseriyle Batı’da, Türk Dili ve Edebiyatı’nın tanıtılmasına büyük hizmeti olduğu gibi, gerek bu eserlerde yeri geldikçe ve gerekse müstakil makalelerle bizi Avrupa kamuoyunda her fırsatta savunan bu değerli ilim adamının ülkemizde hemen hemen hiç tanınmaması bizi böyle bir kitapçık hazırlamağa sevketti. Kitapta, Wells’in kısa bir biyografisi verildikten sonra eserlerinin tanıtımı yapıldı. Son bölümde ise yazarın Tükleri ilgilendiren çeşitli konulardaki fikirlerini ortaya koyan makalelerine yer verildi.
Çoğunluğu İngilizceden tercüme olan bu yazıların yanında, Yazarın Türkçe yazdığı bazı makaleler de çalışmaya eklenmiştir. İngilizceden yapılan tercümelerde orijinal metne bağlı kalınmış ancak Türkçe olanlar aynen konmuştur.