Ermeni Meselesi, 19.asrın 2.yarısından itibaren önceleri “Şark Meselesi” daha sonra da doğrudan Ermeni meselesi olarak gündemimize girmiş veya getirilmiştir. Ermeniler Osmanlı Devleti’nin “Tebaa-ı Sadıka”sı, yani itaatkar, devlete bağlı vatandaşları iken iç ve dış tahrikler sonucu devlet için en büyük problemlerden birini oluşturmaya başlamışlardır. Lozan Barışı ile Türkiye Cumhuriyeti için bitirildiği zannedilen bu mesele, kırk yıl sonra tekrar hortlatıldı. 1965 yılını sözde Ermeni soykırımının 50.yılı kabul eden Türkiye aleyhtarı lobiler, başta Amerika, Fransa, Yunanistan ve Lübnan olmak üzere daha bir çok ülkede bilinçli ve organize bir propaganda faaliyetine giriştiler. Bu tarihten beri “Ermeni Soykırımı Tasarısı” hemen her yıl ABD kongresinde gündeme geldi ve Türkiye’ye karşı bir tehdit unsuru olarak kullanıldı ve hâlâ kullanılıyor.
Ermeniler ve Ermeni dostlarının yürüttüğü 1965-1972 yılları arasındaki yoğun Türkiye aleyhtarı propaganda 1973’te yerini fiili saldırıya, teröre bıraktı. 27 Ocak 1973 tarihinde Los-Angeles Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ve Yardımcısı Ermenilerin saldırıları sonucu şehit olunca, mesele bütün birikmiş kiniyle yine karşımıza geldi. Bunu, 1975 22 Ekiminde Viyana Büyükelçimiz Danış Tunagil’in öldürülmesi takip etti. 1980 yılına kadar diplomatlarımıza bizzat Ermenilerin sorumluluğunu üstlendiği 42 saldırı olmuş ve saldırılarda 59 kişi hayatını kaybetmiştir.
Türkiye üzerinde emelleri olanlar bu dönemde sadece Ermenileri değil, bu memleketin kendi çocuklarını da silahlandırarak sokağa salmışlardır. Diplomatlarımıza yöneltilen saldırıların seyri ile Türkiye’deki Türk terör örgütlerinin faaliyet seyri arasında bir paralellik vardır. Beynelminel kominizm Ermenilerle bazı Türk örgütlerine ortak yapacakları işler ihale etmişti. Ermeniler, Osmanlı döneminde, her milletlerarası platformda Kürtlerden yüksek sesle şikayetçi olurken, Doğuda sel gibi kürt kanı akıtmışken daha sonra Erivan radyosundan yaptıkları Kürtçe yayınlarda Kürtleri kardeş ilan etmeğe başladılar. Kominizmin ölümü de varlığı gibi uğursuz oldu. Sovyet Cumhuriyetleri bağımsızlıklarına kavuştular ama otorite boşluğu ve kararsızlık bölgeyi tehdit etmeğe başladı.
Ermeniler’in Karabağ’daki Azerilere karşı katliama başlaması huylunun huyundan vazgeçmediğini bir kez daha gösterdi. Van’daki Ermeni Mezaliminin canlı şahitleri olarak takdim ettiğimiz insanlarla 1981-1983 yılları arasında birer görüşme yapmış hatıralarını bantlara kaydetmiştik. 1985 yılında ermeni meselesini bütün cepheleriyle ele alan bir kitap çalışması yaptık ve yaptığımız ropörtajları sözkonusu eserin ikinci bölümüne koyduk. Prof.Dr. Fahrettin Kırzıoğlu yaptığımız çalışmayı görünce çok beğendiğini ifade ederek ısrarla Ankara’ya götürüp resmi bir kuruluşa bastırmak istediğini ifade ettiler. Bir süre sonra hocayı arayıp kitabın akibetini sorduğumuzda kaybolduğunu söyledi. Defalarca aramalarımıza rağmen kitap bulunamadı. İkinci nüsha duruyordu ama sadece birinci nüshada bulunan yüzlerce belge ve fotoğraf elimizde değildi.
Karabağ meselesi ortaya çıkınca, elimizdeki malzeme ile de olsa bir şeyler yazmamız gerektiğine karar verdik. Böyle bir şeyin yayınlanması aynı zamanda ihtiyar halleriyle bize gördüklerini bıkmadan usanmadan anlatan ve bugün yüzde doksanı vefat etmiş bulunan dedelerimizin ninelerimizin hatırasına saygı olacaktı. Bir kısmının sonradan resimlerini temin edebildik ama bazılarının da anlattıklarını, resimlerini koyamadan sunuyoruz. Bizden önce, Vanı Tanıma ve Tanıtma Cemiyeti tarafından 1963 yılında yayınlanan “Zeve” isimli kitapçıkta Zeve katliamının şahitleri Hamza Dayı, Güllü Bacı, Esma Nene, Menevşe Bacı ve Zeveli Seyyat Onbaşı’nın olayla ilgili hatıralarına yer verilmiştir. Biz böyle bir çalışma yapmaya başladığımız 1981 yılında yukarıda adı geçenlerden sadece Ahmet Çinkılıç hayatta idi. Şimdi o da vefat etmiştir. Yrd.Doç.Dr.Ergünöz Akçora, 2-5 Nisan 1990 tarihinde Yüzüncü Yıl Üniversitesi tarafından Van’da düzenlenen “Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyum”una “Yaşayanların dilinden Van’daki Ermeni Mezalimi” adı altında bir tebliğ sunmuş ve bu tebliğden anlaşıldığına göre bu tarihte hayatta kalmış sadece dört kişi ile görüşebilmiştir. Bunların üçü ile biz de görüşmüştük.
Bu eserde, Ermeni meselesini genel olarak genel olarak ele alan bir girişten sonra Van’daki Ermeni mezalimini bizzat görmüş yaşamış olan 21 kişinin bu mezalimle ilgili anlattıklarına yer verildi. Görüştüğümüz zamanlar çoğu hayatının son dönemlerini yaşıyordu. Bunlardan vefat etmiş olanlara Allah’tan rahmet, hayatta kalan birkaç kişiye de sıhhat, afiyet dileriz. Böyle bir eser yayınlamakla amacımız yaraları deşmek değil, mevcut ve gelecek nesilleri geçmişin tecrübelerinden yararlandırmaktır.